BOŞUNA DEĞİL!
Günün sorusu şöyle:
‘Aptallık nedir?’
Yanıtı;
‘Gerçeği bilerek, gerçeği görerek halâ yalanlara inanmak!’
Morgan Freman isimli bir film sanatçısı bunu söylemişti.
Adnan Erbesler ise benzer bir soruya şöyle yanıt vermiş:
‘Meee!’
Buna acaba neler söylenecek neler?
Sevgili Adnan Erbesler bana ‘Kuzu kuzu!’ lafını anımsatıyor.
Ama kazın ayağı böyle değil!
Bugün konuştuklarım arasından üç yetişkin ‘Oy kullanmayacağım!’ dedi.
Biri Çiğli’de ama oyunu Çeşme’de kullanıyor,
‘Gitmeyeceğim!’ dedi.
Bir başkası Alsancak’ta ikamet ediyor ama oyunu yine Çeşme’de kullanan bir, o da oyunu kullanmayacağını açıkladı.
Üçüncü kişi ise hastaneden yarın taburcu olacak Bayraklı’ya kayıtlı ama ‘Sandığa gitmeyeceğim’ dedi.
Demek ki Özgür Özel haklı…
Baksanıza CHP yanlısı olduklarını bildiklerimden üç seçmen sandığa gitmiyor.
Ama bir dördüncü kişi ise ‘Beş kişi olduk’ dedi.
Torunu da oy kullanma yaşına gelmiş.
Üç kayba karşılık CHP bir oy kazanmış oluyor.
*- ÜÇ NAL'A GELEN DÖRT NALA GİDER!
Şinasi Beray,1946 yılında, babasından kalma evin alt katındaki ahırı temizleyip meyhaneye çevirir. Ahırdan bozma olduğu için adını ‘ÜÇ NAL MEYHANESİ’ koyar.
Kapısı da kovboy filmlerindeki gibi kanatlıdır.
Mekanın müdavimleri, Ankara Lisesinden sınıf arkadaşı Orhan Veli, Cahit Sıtkı Tarancı, Melih Cevdet Anday, Sebahattin Eyüboğlu, Can Yücel gibi Türk Edebiyatının dev isimleridir.
Karikatürist Ratip Tahir Burak, veresiye defterine bir karikatür çizer ve üzerine, ‘İş dördüncü nalla bir ata kaldı, bir de meydana’ yazar.
Bunu gören Orhan Veli, hemen altına, ‘ÜÇ NAL'a gelen, dört nala gider’ diye ekler.
Şair Orhan Veli, 10 Kasım 1950 günü Üç Nal Meyhanesinden çıkar giderken belediyenin açmış olduğu bir çukura düşer ancak bu olayı önemsemez ve İstanbul’a döner.
14 Kasımda bir arkadaşının evinde öğlen yemeği yerken fenalaşır.
Cerrahpaşa Hastanesinde yanlış teşhisle ‘Alkol zehirlenmesi’ tedavisi uygulanır.
Gece yarısına doğru öldüğünde henüz 36 yaşındadır.
*- İŞİN ASLI
15 Kasım günü çıkan gazetelerde ve Ankara ve İstanbul radyolarının yanı sıra BBC, Amerika’nın Sesi, Paris ve Roma radyolarında aynı anda Şair Orhan Veli'nin ‘Alkol zehirlenmesinden’ öldüğü tüm dünyaya duyurulur.
İstanbul Savcı Yardımcısı Cahit Türesel bu ölüm nedenini şüpheli bulup otopsi yaptırır.
Otopside ölüm nedeninin alkol zehirlenmesi değil ‘Beyin Kanaması’ olduğu saptanır.
Bu kanama da Ankara’da dört gün önce belediye çukuruna düştüğünde başını çarpmasından kaynaklıdır.
Cebinden 30 kuruş para ile birlikte bir şiir çıkar:
‘İstanbul'dan ayva da gelir, nar gelir,
Döndüm baktım, bir edalı yar gelir
Gelir desen dar gelir
Günaşırı alacaklılar gelir.
Anam anam,
Dayanamam, bu iş bana zor gelir.’
Naaşı, ‘Tarifsiz kederler içinde/Rumeli Hisarında oturmuş/Bir fakir Orhan Veli’ olarak, Tevfik Fikret’in, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tezer Özlü ve Attila İlhan’ın da yattığı Rumeli Hisarındaki Aşiyan mezarlığına defnedilir.
Mezarı için bir yardım kampanyası açılır.
Mezar projesini 'hayatının en acı projesi' olarak Abidin Dino çizer. Mimar Nevzat Kemal uygular. Pembe renkli mezar taşını da Prof. Emin Barın yazar:
ORHAN VELİ
1914-1950’
*- BİR LOKMA KURU EKMEĞE
‘Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim’ diyen Necdet Demircan, ‘Vatandaş muhtaç olmuş bir lokma kuru ekmeğe’ diye başlayarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten şu alıntıyı yapmış:
‘Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir.
Ekonomisi zayıf bir millet fakirlik ve yoksulluktan kurtulamaz; toplumsal ve siyasi felâketlerden yakasını kurtaramaz. (Mustafa Kemal Atatürk).
Din tüccarı der ki:
‘Fakirlik, dünyada bir mümine verilebilecek en büyük ödüldür.
Yoksullar cennete bizden 500 yıl önce gidecekler.
Yoksullar cennette 7. katta olacaklar ve biz onlara imrenerek bakacağız. Zenginlerin parasıyla, fakirlerin dua ve namazları ile bu ümmete yardım edilir.’
Bir de şöyle diyenler var:
‘Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk. (Victor Hugo).
‘Fakirlik, dünya ve ahiret yoksulluğudur. (Deylemi).
Şimdi de bir haberi okuyalım ve gülelim:
‘Uzmanlar, kuyruklarda uzun süre beklemenin insan sağlığı açısından son derece yararlı olduğunu belirtiyorlar.
Bilimsel çalışmalar; açlık sırasında salgılanan Ghrelin hormonunun beynin tüm hücrelerinin çalışmasını sağladığını, alzheimer ve demans hastalıklarını önlediğini gösteriyor.’
Ve bir 'siyasetçi' der ki:
‘Emekliler boş durmasın, ek iş yapsınlar.
80’li yıllarda öğretmenler okul bittikten sonra simit, su satıyordu.’
Dolaylı olarak diyor ki bu 'vekiliniz':
‘Bayat ekmek bulduğunuza şükredin, sürünmeye de devam edin...’
Yoksulluk; KADER değildir, sevap değildir, mübarek zannedilen dini bir vecibe de değildir.
Aslen; kaderinizi seçimleriniz belirler.
Dikkatlice bakarsanız; sizlere yoksulluğu öven ve cennet vaat eden din tüccarlarının yeryüzünde bolluğu, bereketi, zenginliği ve Cenneti yaşadıklarını görürsünüz.
*- EKONOMİSTLER
Son yıllarda, ülkemizde o kadar çok ‘uzman’ türedi ki, iki basamaklı aritmetik işlemini bile yapamayan, çarpım tablosunu bilmeyen, solunu-sağını ayırt edemediği için: ‘solum soğan sağım sarımsak’ diyen, yurt dışından parayla diploma alan, askerlik bile yapmamış tiplemeler; din, askerlik, savaş, strateji, eğitim, sağlık, ekonomi, finans, siyaset, diplomasi, tarım, hayvancılık, sanayi, ticaret, üretim, sosyoloji, psikoloji gibi birçok alanda ‘sınırsız’ yorum yapıp, görüş bildirmeye başladılar ve hatta 'yalayarak' konuların dibini sıyırdılar.
Ortaokul terk, işsiz, herhangi bir mesleği yok, kahvehanede okey oynarken ‘akıllı’ telefonundan enflasyonun sebebini ‘dış güçlere’, hayat pahalılığının sebebini ise marketlere, kasaplara, pazar tezgahlarına bağlıyor!
Örneğin; Sayın Mahfi Eğilmez hocanın yaptığı paylaşımların altına ‘görüş’ yazan yüzlerce ‘ekonomist’ var.
Madem ülkemizde bu kadar çok ‘ekonomist’ var, neden hazinemiz sıfırın altında 67 milyar dolar rezerve sahip bunu da anlamak pek olası değil. Anlaşılan o ki; yeni Merkez Bankası Başkanı olmaya aday on binlerce hazır yetişmiş insan kaynağımız var.
*- 3 DAKİKA ÖNCE
Çorum’da, bir cami müezzini akşam ezanını 3 dakika önce okumuş, doğal olarak yurttaşlarımız da oruçlarını erken açmışlar.
Bu paylaşımın altına yazılan yorumları okuduğumda; anladım ki bizim halkımızın %99’u din bilimci.
‘Müezzin 61 gün oruç tutmalı, orucunu erken açan müminlerin kabahati yok!’
‘Bu hoca kesin 'Müslüman' değil!’
‘Hocanın kabahati var da orucu erken açanın yok mu? Kardeşim saatin yok mu senin, ne biçim Müslümansın? Kıvırmayın, hepiniz 61 gün oruç tutacaksınız.’
'Çok Uluslu' Karabük Üniversitesi bu 'ulemadan' yararlanmasını tavsiye ediyorum!’
*- SORUNLARI ÇÖZERKEN
Biz 3 dakika erken oruç açmanın sırlarını keşfetmek için var gücümüzle çalışırken, ‘Duş alırsam orucum bozulur mu?’ gibi evrensel sorunları çözerken, INTEL firması 24 çekirdekli Core i9-14900HX gibi güçlü ‘HX’ serisi çiplerin yanı sıra 14’üncü nesil işlemcilerini tanıttı.
Ayrıca yapay zekanın birçok farklı alanda kullanımını kolaylaştıracak GRANITE RAPIDS-D ve SIERRA FOREST gibi 288 çekirdeğe sahip olacak işlemcileri de yakın gelecekte piyasaya süreceğini duyurdu.
*- BEKLEME ÇALIŞ!
Sezgin Can’dan öğrendim:
Açlık sınırının altında yaşayan dar gelirli emeklilerimiz için: ‘Her şeyi devletten bekleme, simit sat su sat’ diyerek dünya ekonomisinde bir çığır açan ünlü ‘ekonomist’ ve ‘siyasetçinin’ bu buluşu, dünya finans piyasalarında dalgalanmalara yol açtı.
Avrupa Birliği acil toplantı kararı alarak, tüm ekonomik programını bu yeni icat doğrultusunda yeniden şekillendirmek için çalışmalara başladı!
Kirli siyaset; çürük patlıcanı, cahil seçmene musakka olarak yedirebilme sanatıdır! Ki; koyu kıvamlı cehalet, bir ‘akıl kanseridir’ ve zamanında müdahale edilmezse, toplumu uzunca bir süre süründürür ve en sonunda öldürür!
Enflasyon ve hayat pahalılığının ‘dipsiz kuyu’ sanılmasının nedeni; toplumda yaygınlaşan, emeksiz para kazanma başta üretmeden tüketme alışkanlığının zirvesidir ve bu zirve artık liyakatsizliğin apaçık bir resmidir.
Bilinçli insanlardan oluşan toplumlarda, dipsiz kuyular o toplumun kötü talihi ve kaderi değildir.
Akıllı, ahlaklı, bilgili, deneyimli insanlar, seçimleriyle kendi kaderlerini imza altına aldıklarından da bir o kadar emindir.
*-
Bu hikâyeyi de Emine Elat’tan duydum:
Rahmetli Babamın bakkal dükkânı vardı.
İlkokul 3. Sınıfa giderken, gelir ve gider defterlerini tutma görevlerini bana vermişti.
Bir Tekel faturasını gider defterine işlerken, bir rakamı yanlış yazdım.
O dönemler, Maliye Müdürlüğü, bu defterlere yazılan tutarların silinmesini, üstü çizilerek değiştirilmesini ‘rakamlarla oynama’ olarak kabul ediyor, epeyce bürokratik detayla sorun çözülebiliyordu.
Rahmetli Babam dedi ki:
Yolda yürürken, üstü örtülü bir çukura düşersen, bu kazadır.
Aynı çukura ikinci kez düşersen, bu hatadır.
Aynı çukura üçüncü kez düşersen, bu ahmaklıktır.
Aynı çukura dördüncü kez düşersen, bu aptallıktır.
Aynı çukura beşinci kez düşersen, bu cahilliktir, yani geri zekalılığın ulaşabileceği zirvedir.
Eşek bile aynı çukura iki kez düşmez, işte bu da akıldır!
Sanıyorum tüm bu konuları yazan, anlatan, paylaşan da içimizdeki Necatlardan biridir…