DENGBÊJ ŞAKIRO ANMASI LOBİCİLİK VE EGE AĞRI KÜLTÜR FEDERASYONU
Gelir dağılımındaki adaletsizlik, anti demokratik uygulamalar, sosyo-ekonomik koşullar, iş olanaklarının kentlerde daha fazla ve çeşitli olması, altyapı hizmetlerinin gelişmiş düzeyde bulunması gibi sebeplerle, modern ve konforlu bir hayata sahip olma arzusu, eğitim ve sağlık olanaklarına da daha hızlı erişmek isteyen bireyi kırdan kente göç etmeye sürüklemektedir. Bu sürüklenmenin bir sonucu olarak yüz binlerce Ağrılı hemşehrimiz de yurdun çeşitli metropollerine savrulmuş durumdadır.
Kırdan kente göç eden bu insanların sosyal hayat içerisinde kültürel erozyona uğramadan, hayata entegrasyonunu ve temsilde adaleti sağlamak noktasında yürütülebilecek lobicilik faaliyetlerinin en etkin biçimi dernekleşme yöntemiyle örgütlenmektir. Bu yöntem Ağrılılar arasında da son 20 - 25 yılda keşfedilerek, popüler hale gelmiş durumda. Ancak maalesef diğer yöre derneklerinin bu alanda sağladığı başarıya ve güce maalesef Ağrılılar henüz ulaşamamıştır. Örneklemek gerekirse; Kürtlerin içinden yetişmiş önemli filozoflardan Ehmedê Xanî'nin Türbesi Ağrı'da olmasına karşın, bu alanda kültürel çalışmalar Van ve Hakkari lobileri tarafından daha yoğunluklu yürütülmektedir. Ağrı dernek ve federasyonları ise yalnızca Ehmedê Xanî'nin silüetini logolarına koymakla ya da astronom, şair taraflarından kopararak yalnızca dini bir figür haline getirmekle sınırlı sınırlı kalıyorlar. Yine Nuh'un gemisinin yerine dair, dünyayı heyecanlandıran çok önemli bilimsel bulgular Ağrı'dan temin edilmiş olmasına rağmen, Nuh'un Gemisi'ne de Şırnaklı yurttaşlar sahip çıkıyorlar. Geçtiğimiz Mayıs ayında Şırnak Belediyesince hiçbir bilimsel kanıt olmadığı halde Nuh'un Gemisine dair bir yapı Şırnak'ta bir kavşağa konarak turistik görsel bir alan oluşturuldu. 2007 yılında Greenpeace isimli Uluslararası Sivil Toplum Örgütü, küresel ısınmaya dikkat çekmek için Ağrı Dağı'na kitlesel bir yürüyüş ve çeşitli etkinlikler düzenledi. Bu etkinlikler kapsamında Ağrı Dağı'nda Nuh'un Gemisi inşa edildi. Türkiye ve dünyada dikkat çeken bu etkinliğin ardından inşa edilen Nuh'un Gemisi ait olduğu yer olan Ağrı'ya değil, Iğdır Valiliği ile yapılan protokol ile sergilenmek üzere Iğdır'a verildi. Geminin sergilendiği alan ciddi anlamda ziyaretçi çeken, turistik bir alan oluşturmuş durumda. Ağrı'nın türküleri, halayları, oyunları, mutfak lezzetleri Erzurumlu, Karslı, Vanlı yurttaşlarca o yörelere mal edilmektedir. Bilindiği gibi Ağrı ilimizde çok başarılı bir şekilde yapılarak sunulan önemli bir mutfak lezzeti olan Keledoş yemeği, lobicilik faaliyetlerinin desteği ile patenti alınarak Van'a mâl edilmişti. Sınırlarının çoğunluğu Patnos ilçesi sınırlarında bulunan Türkiye'nin 3. büyük dağı Süphan Dağı da yine Ahlat, Adilcevaz gibi ilçeler tarafından sahiplenilmekte, o ilçelere turistik girdi sağlamaktadır. Ağrı ve ilçelerinde bulunmuş olan tarihi eserler ya Erzurum ya Kars ya da Van'daki müzelerde sergilenmekte veyahut sıradan bir eser gibi kaderine terk ediliyor. Ağrı da bir müze olmadığı gibi Müze Müdürlüğü de yoktur. Çok şaşıracaksınız ama Ağrının simgesi haline gelmiş İshak Paşa Sarayı da Kars Müze Müdürlüğüne Bağlıdır. Iğdırlı dostlarımızın Ağrı Dağı'na sahip çıkması hususuna ise girmiyorum bile!
Gördüğünüz gibi kültürel mirasın korunması noktasında derneklerin ciddi bir alanını oluşturduğu lobi faaliyetleri hayati öneme sahip olabiliyorlar. İşte bu önemi kavrayanların son derece iyi niyetle, toplumsal menfaati muhafaza ve kültürel mirası koruyarak sürekliliğini sağlamak için ortaya attıkları dernekleşme fikri ve bu husustaki çabaları, iyi niyetli olmayanlarca manipüle edilerek toplumsal menfaat alaşağı edildi. Toplumsal menfaati alaşağı edenler, halkın toplumsal menfaatlerini koruma hizmeti postuna bürünerek, bu netvörk üzerinden yükselme arzusuyla kendi kişisel, politik, ekonomik vb menfaatlerinin etrafında kenetlendiler. Kabul etmek gerekir ki kötülük bir virüs gibi çok hızlı yayılıyor ve alıcı bulabiliyor. İyilik ise bu şansa sahip değildir, genelde yalnızdır. "Ağrı" ya da "Ağrılı" adını düşmanmışcasına kullanıp sömürdüler, bunu yapmaya da devam ediyorlar. Birçok yerde despotik, bağnaz ve bilinçsiz bir biçimde kullandıkları bu yöntem "Şehir Ağaları"nın oluşmasını beraberinde getirdi. Bir dönem moda olan tabiri ile "kroyum ama para bende!" mantığı ile işgal ettikleri alanlara kendilerini yakıştırmaktan çekinmeyip, halkın manevi duygu ve değerlerini kendilerine basamak yaptılar. Üzülerek söylemeliyim ki bunu yapmaya devam ediyorlar. Tüm bu kötülükler Ağrı'ya ve Ağrılılara kaybettirdi, kaybettirdi, kaybettirdi. Ağrı'dan çıkıp dünyaya mal olmuş filozoflar, bilim insanları, sanatçılar, dengbêjler, iş insanları olduğu halde; kişi başına milli gelirin en düşük olduğu iller arasında Ağrı sondan yalnızca bir önceki sıradadır!
Tarih bize öğretmiştir ki; kültürel bütünlüğü ile bağlarını koparmış toplumların ilerleme şansı yoktur. Bu makus bir talih değil, bizatihi kişisel haz ve isteklerin azdırdığı münferit menfaatlerin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Bu sonuç ancak inanmış samimi insanların kendi kişisel menfaatlerini ikinci plana iterek, manevi müşterek değerler ekseninde bir araya gelip, kültürel, sanatsal, edebi, sosyal, siyasal vb. çalışmalar yapmasıyla değiştirilebilir ya da değişmesi yönünde bir irade oluşturulabilir. İşte tam da bu amaca hizmet etmek için, umudun tamamen tükendiği bir zamanda, tam manasıyla sivil toplum faaliyetleri yürüterek, memleketlerine, kültürlerine ve hemşehrilerine sahip çıkmak üzere "bir avuç inanmış insan" tarafından kuruldu Ege Ağrı Kültür Federasyonu.
Bu kurum iki yıl gibi kısa bir sürede, içinden geldikleri halkın sosyolojik duruşundan zerre kadar taviz vermeden, sanattan edebiyata, gastronomiden, tarihe, politikadan ekonomiye, eğitimden teknolojiye her alanda geliştirdiği, fuar, festival, söyleşi, dinleti, basın açıklaması, yardım kampanyaları gibi kamuoyu yaratan çalışmaları ve sosyal sorumluluk projeleriyle kokuşmuş düzene alternatif olmayı başardı. Bu başarı yarattığı sinerji ile ülke çapında yayılarak diğer dernek ve federasyonlar arasında bir silkelenme, yenilenme yaratmış olsa da arzu edilen değişim ve gelişim maalesef hâlâ beklenen düzeyde değildir.
Bu kadar uzun bir girizgahtan sonra esas konumuza, yani Ege Ağrı Kültür Federasyonu'nun Türkiye'nin en büyük üçüncü Metropolü İzmir'de tertiplediği ölümsüz Halk Ozanı Dengbêj Şakiro anmasına geçelim. Bilindiği gibi, Kürt kültürüne avazıyla ses olmuş, Dengbêjlik geleneğinin mihenk taşı Şakiro ömrünün son demlerini İzmir'de geçirdi ve burada hayata veda etti. Dengbêj Şakirê Mezin'ın kabri de yine İzmir'dedir. Hayranları tarafından kabrine yapılan münferit ziyaretlerin dışında şu ana kadar ona dair dişe dokunur bir çalışma yapılamadı maalesef. Şakiro, başka bir ırka, başka bir kültüre mensup olsaydı acaba yine de bu denli sahipsiz bırakılır mıydı sorusuna verilecek cevabı merak etmeden duramıyor insan. Antik çağda Smyrna bölgesinde yaşamış İyonyalı Ozan Homeros'a dair İzmir'de uluslararası festivaller, paneller, sempozyumlar düzenleniyorken, ömrünün son demlerini İzmir'de geçirmiş ve kabri İzmir'in bağrına tohum olmuş, Homeros'tan hiçbir eksiği olamayan Şakiro'ya dair lokal çalışmaların bile yapılmıyor olması şüphesiz ki yukarıda yazdığımız sebep sonuç ilişkisinin hayat bulmuş halidir.
İşte bu sebeple, Ege Ağrı Kültür Federasyonu'nun ölümsüz ozan Şakiro'nun 28. ölüm yıldönümünde, önce kabrini ziyaret ederek, ardından Bornova Atatürk Kültür Merkezi'nde tertiplediği Panel ve Dengbêj Dinletisi ile yaptığı anma, son derece önemli olup bu hususta bir milat oluşturmaktadır. İlahiyatçı Mehmet Aslan'ın sunumu, Şair Yazar İhsan Birgül'ün moderasyonu, Eğitimci Yazar Mustafa Borak, Eğitimci Yazar Abdurrahman Bedir'in anlatıları, Dengbêjler Nihat Agirî, Milazim ve Harun KAYA'nın kilam'ları genç müzisyen Adar'ın gitarindan dökülerek salonun her köşesine Şakiro'nun ruhuyla beraber dağılan notalar tarihe sarsıcı bir iz düşmüştür.
Bu güçlü çalışma her kesimden insanın ilgisini çekip, takdirini kazandığı gibi, ne kadar zengin bir kültüre sahip olduğumuzu da gözler önüne sermiştir. Yöre dernek ve federasyonları arasında Ege Ağrı Kültür Federasyon'un yadsınamaz müstesna bir yere sahip olduğu gerçeği de bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır. Buradan hareketle bir çağrı yaparak sözlerime son vermek istiyorum.
Ege Ağrı Kültür Federasyonu;
1- Zenginler kulübü değildir.
2- İhale peşinde koşan "menfaatperestlerin" yaşam alanı olmayacaktır.
3- Kişisel haz ve isteklerle pozisyon kovalayan "insansız elbiselerin" bu yapı içinde barınma şansı yoktur.
4- Sosyolojik gerçekliğine sırtını çevirmiş, suni bir hayat için tüm değerlerinden vazgeçen ve hatta bu değerleri pazarlamaktan çekinmeyen, toplumda yer edinebilmek için deri değiştiren kişi ve kurumlarla mücadele içinde olacaktır.
Eğer sizler de yukarıda saydığım bu dört madde içinde yer alan prototip karşısında, kültürüne bağlı, hemşehrilerinin derdiyle dertlenen insanların başarısına güç vermek isterseniz, Ege Ağrı Kültür Federasyonu etrafında birleşin, bu inanmış "bir avuç insan"dan oluşan kurumu yalnız bırakmayın!
Saygı ve selamlarımla.
İsmail KAYA