Hamas-İsrail gerilimi ve Ortadoğu bataklığındaki Türkiye

Hamas-İsrail gerilimi ve Ortadoğu bataklığındaki Türkiye

Ortadoğu’nun her zaman sıcak olan ikliminde tam soğudu derken bir gece ansızın Hamas’ın İsrail’e saldırmasıyla tekrardan alevlenen gerginlik, büyük bir hızla tırmanmaya devam ediyor.

Saldırı ve yöntemine ilişkin birçok iddia ortada dolaşsa da, aslında her iki taraf için bakıldığında  sonuç masum sivillerin hayatlarını kaybetmesinden  ibaret….

Mossad’ın saldırıdan haberinin olmaması değişik teorileri akla getiriyor. Bazı yorumlara göre Mossad’ın  bu planlı “uyanmama” durumu  ülke içindeki muhaliflerle birlikte aşırı sağcı Netanyahu hükümetini yıpratmak, içten darbe vurmak ve uluslararası arenada itibarını zedelemek. Ama az çok Mossad’ın yapısını bilenler, amaç her ne olursa olsun gerek kurumsal itibarı, gerek teşkilatın yapısındaki sarsılmaz hiyerarşik yapı göz önüne alındığında pek olası bir ihtimal olarak gözükmüyor. Diğer bir teori ise Hamas’ın çok uzun zamandır hatta en az 1 yıldır bu saldırıyı planladığı ve çok ciddi çalışma yürüttüğü. Bu mevcut ihtimaller içinde  akla en yatkın olanı.

Saldırıya bir tatil günü, her lokasyonda çeşitli eğlencelerin ve etkinliklerin olduğu yani insan  yoğunluğunun fazla olduğu bir zamanda hazırlıksız yakalanan İsrail, oldukça büyük bir darbe aldı. Hemen akabinde de olağanüstü hal ilan ederek yoğun saldırılara başladı.

Peki Türkiye olarak bu kaynayan Ortadoğu coğrafyasında bu savaştan nasıl etkilenir.

Yıllar yılı Ortadoğu’da yaşanan yoğun çatışmalara, İsrail Filistin gerginliği vb olaylara alışkın olan Türkiye bugüne kadar denge politikası izleyerek etkilenmemeyi başarmıştı.

Fakat bugün durum çok farklı, Türkiye’nin teşkil ettiği pozisyon da.

2011’de başlayan Arap Baharı’nda Ortadoğu’nun fatihliğine soyunan Türk hükümeti; önce uluslararası, sonra da Ortadoğu coğrafyasında çok büyük bir hayal kırıklığı ve imaj zedelenmesine uğradı. 2013’te Suriye savaşı başladığında ise bu politikadan vazgeçmek bir kenara dursun bölgedeki mezhepçiliği körükleyerek oyundan rol kapma telaşına girişti. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğolu o zamanlar Türkiye’nin bölgedeki politikasını, geçmişte kendi yazdığı kitabına atıfta bulunarak  “Stratejik Derinlik” olarak tarif ediyordu.

Evet, Stratejik Derinlik politikasıyla Türkiye Esad rejimine karşı İslamcı muhaliflerin safında yer aldı. Sınırlarımız tamamen açıldı, hatta o dönemki görsel ve yazılı medyadaki iddialara göre  El Kaide, El Nusra ve Işid militanları sınırlarımızda eğitim ve tedavi gördü, sonra Suriye topraklarına geri yollandı; hatta yine bir iddiaya göre koordinasyon merkezleri bile İstanbul’daydı.. Komşumuz Suriye büyük darbe aldı, yıllar süren bir mücadele verdi ve birbirine sıkıca kenetlenerek ayakta kalmayı başardı.

Peki bu savaşın bize faturası ne oldu diye sorarsanız iki madde söylerim:

  • Suriye’nin kuzeyine konuşlanan PYD terör örgütü
  • Çoğu niteliksiz ve Suriye’de başarısızlığa uğrayan İslami çetelerin eli silahlı mensupları

Evet maalesef kendi kendimizi batırdığımız Ortadoğu bataklığı bize iki sorun doğurdu.  Sınırda YPG terör örgütü ve sayıları kesin olarak bilinmemekle birlikte en az 5 milyon olduğu düşünülen Suriyeli nüfusu.

Peki Hamas/ İsrail savaşından nasıl buralara geldik, bağlantısı nedir:

Türkiye Cumhuriyeti kabul etmese de Hamas, bütün dünyanın terör örgütü olarak tanıdığı, meşru hükümete karşı oluşmuş bir terör örgütüdür Kökeni  Mısır’daki Müslüman Kardeşlere dayanır.

Dolayısıyla en başta Mısır ve parçası olmayı düşündüğümüz; ekonomik,  teknolojik ve  askeri bakımdan bağlı olduğumuz Uluslararası sistemden dışlanmamız çok yüksek bir ihtimal.

Ve Suriye’li göçmenler….

Sayıları milyonlarla ifade edilen bu kişilerin büyük bir kısmı silahlı ve geçmişte cihatçı örgütlerle birlikte savaşmış. Ve her an tetiklenmeye hazır. İçişleri Bakanlığı’nın acilen bütün yabancı uyruklu vatandaşlara,  toplantı ve gösteri yasağı getirmesi gerekiyor. Buna yasal olarak yetkisi var ve bu yetkisini işine geldiği  zaman rahatça kullanabildiğini  geçmişte yaşadığımız örneklerden biliyoruz. Aksi takdirde zaten gergin olan ve Suriye’lilere karşı tepkinin gitgide yükseldiği böyle bir dönemde, Türkiye için iç savaş tehditi gelişebilir.

Burada başka en büyük korkum Lübnan Hizbullah’ının da devreye girip olayın Suriye ve İran’a da sıçraması…

“Savaş kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir” demiş Bertrand Russell. Bu durumda taraf tutamazsınız BARIŞ’ı dilemekten başka….

Savaş ve acının hiç bitmediği Ortadoğu coğrafyasında “Laiklik” ilkesi ve Mustafa Kemal Aatatürk’ün “Yurtta barış, cihanda barış” söylemini Dış Politikası’nın vazgeçilmez unsuru sayması sayesinde son on yıla kadar dimdik ayakta duran Türkiye Cumhuriyeti, bu bataklığa saplanmak istemiyorsa tek çaresi, tekrardan Mustafa Kemal Atatürk’e  ve devrimlerine sahip çıkmaktır.