MÜTEAHHİT SİYASETİ SİYASET MUTAHİTİ FONLARSA SONUÇ ORTADA

Türkiye İşçi Partisi Çiğli İlçe Başkanı Adalet KUL'un Kürecik Haber'e verdiği röportajda öne çıkan başlıklar şunlardı: Ülkede büyük bir felaket yaşandığını söyleyen KUL, "Öncelikle milletimizin başı sağ olsun. Dünya henüz yeni bir oluşum şeklinde değişiyor, tekrar yerleşiyor. Bu ölümlerin nedeni doğanın bu hareketinden dolayı değil, maalesef ki ranttan dolayı. Sadece ranttan beslenen siyasetin bizi getirdiği bu nokta kadar ölümlerin olmasına sebep olabilir.

MÜTEAHHİT SİYASETİ SİYASET MUTAHİTİ FONLARSA SONUÇ ORTADA

Evlerimizi düzgün yapamıyoruz, havaalanlarını düzgün yapamıyoruz, yolları düzgün yapamıyoruz. Yaptığımız hiçbir şey düzgün değil. Burada aslında deprem öldürmedi insanları, rant uğruna yapılan binalar öldürdü. Aslında insanlara bir yuva yapalım derken mezar yapmışlar. Yaparken de rant mevcut düzene göre yapılmış. Bu ölümlerin nedeni sorulması gerektiğini belirten Başkan Kul, biz bir deprem ülkesiyiz. Bundan sonra da sorulmalı. Sorulma ya da devam etmeli. Öncelikle yaralarımızı saralım. Çok büyük kayıplar var ülkemiz açısından. Ülkenin yarısının tamir edilmesi lazım, sadece maddi değil, manevi olarak da tamir edilmesi gerektiğini söyledi.

Kürecik Haber'den Su BIÇAK'a "siz parti olarak neler yaptınız" sorusu üzerine Türkiye İşçi Partisi Çiğli İlçe Başkanı Adalet KUL şunları söyledi: "Elbette, bizim parti deprem olduktan sonra en hızlı deprem bölgesine giden ekiplerden biriydi. Biz depremin 1. günü yaklaşık 500 arama-kurtarma arkadaşımızla deprem bölgesindeydik. Çabucak organize olduk. Kendi boyutumuzda Parti'nin yapabileceği en büyük işi yaptık. 4 merkezde (Elbistan'da, Hatay Samandağ'da, Defne'de, 4 ayrı yerde) yaşam merkezleri kurduk. 50'den fazla tır ile insanlara yardım götürdük. Arama-kurtarma ve yardım ekipleri ile yardımdaydık. Hala o merkezlerimizle dönüşümlü olarak sürekli ilçelerden arkadaşlarımızı gönderiyoruz. 10 gün arayla dönüşümlü olarak ve artık orada insanlar evlerini kaybetti, çocuklarını kaybetti. Kayıplarını yerine koyamayız belki ama hiç değilse onlara ayakta kalmaları için bir el uzatabiliriz. Bölgeye çokça gıda yardımı, giysi, hijyen malzemeleri gönderiyoruz ve hala İzmir'den bölgenin ihtiyacını karşılayacak malzemeler göndermeye devam ediyoruz. Konteyner kent kuruyoruz, bu da bizim için çok önemli. İki gün önce İzmir'den 25 tonluk su tankı gönderdik, deprem bölgesindeki en önemli ihtiyaçlarından biri. Partimizin gücü yettiği kadar, dostlarımızın gücü yettiği kadar, üyelerimizin gücü yettiği kadar, oradaki vatandaşlarımızın bundan sonraki hayatlarını devam ettirebilmeleri için ayakta kalabilmeleri için elimizden ne gelirse yapıyoruz.

"Enkaza iki gün neden müdahale edilmedi?" sorusu üzerine Başkan Kul, 85 milyonluk nüfusu sadece tek kişinin emrine verirsen, hükümet yetersiz kalır. Tabii ki de tüm kurumların içini boşaltırsanız, liyakatsiz insanları görevlerinin başına getirirsen hiç kimse yerinden kıpırdayamaz. Ordu, hareket edecek tek adamdan, AKUT hareket edecek tek adamdan, iç işleri hareket edecek tek adamdan dolayısıyla bu depremde bu kadar fazla ölüm ve kıyımın önümüze serilmesi kaçınılmazdı. Geç müdahale edildi. Bunun hesabı sorulmalı, bunun hesabı mutlaka parlamentoda konuşularak sorulmalı. 45 bin insan -bu daha sayabildikleri yüzbinler seviyesinde olduğu söyleniyor- ölümlerin hesabının sorulması lazım. Neden bu kadar geniş bir kalabalık orduya sahip olan ülke deniz ve hava yollarını kullanarak zamanında müdahale etmedi? Kim neden korktu? Kendi şekillendirdiği ordudan mı korkuyorlar artık? Neden havaalanına uçaklar inemedi? Şimdi siz bilimden uzaklaşırsanız "Ben bilimle yönetmeyeceğim" derseniz, "Ben dini referanslarla yöneteceğim" veya "Ben işime nasıl gelirse öyle yöneteceğim" derseniz, siz bataklıklara kurutulmuş göllere havaalanı yaparsınız. Siz kara yolunu doğru yapamazsınız. En önemli şeylerden biri köylerimiz. Kentlerimizi görüyoruz ama köylerimize ulaşamıyoruz. Köylerdeki insanlarımız donarak öldüler, neden çünkü bu hükümet köylerin yolunu bilmiyor. Eskiden Köy Hizmetleri vardı, böyle bir kurumu vardı bu ülkenin. Tüm köylerin yollarını bilirdi, nasıl ulaşılacağını bilirdi. Köylere ulaşılamadı. Hani her şeye hakimiz diyen; biz kudretliyiz, güçlüyüz, kendine o kadar büyük saray yapmak demek aslında iyi bir yönetici, iyi bir devlet adamı olmanızı sağlamıyormuş. Bu geç kalma, bizim yüz binlerce vatandaşımızın ölümüne sebep oldu. Elbette bunun sebebi siyasetendi, sorulacaktır. Muhakkak sorulması gerekir, bundan sonra böyle felaketlerde böyle can kaybı yaşanmasın.

Kızılay ile ilgili soruya ise şöyle devam etti: Kızılay var, çadırı yok. Senin ormanın yanıyor, söndüremiyorsun. Evlerin yıkılıyor, enkazı kaldıramıyorsun. Tüm kurumların içini boşaltmışlar. Bizim çocukluğumuzda bildiğimiz Kızılay, harçlığımızı biriktirdiğimiz, verdiğimiz rozetlerini taktığımız bir kurumdu. Bu kurum, hayır kurumu. Öncelikle ihtiyacı olanlara yetişmek, yemek vermek, çadır kurmak. Nerede bir felaket olsa hemen gözümüz arardı Kızılay çadırı. Şimdi Kızılay, Kızılay olmaktan çıktı. Şirket gibi yönetiyorlarsa, bunu da şirket gibi yönetmeye başladılar. Yüzbinlerce insan çadırsız soğukta Elbistan’da donarken, Kızılay gibi bir sivil toplum örgütü parayla çadır satıyor. Bunun protesto edilmemesi için bir siyasi parti ne yapacak? Tüm kurumlarının içini boşaltmış olan Kızılay gibi kurumlar yandaşlara yedirilmek üzere 10 ayrı şirkete bölünmüş ve anonim şirket haline gelmiş. Bu şirketler rant amaçlıdır ve Kızılay gibi bir kurum artık bir hayır kurumu olmaktan çıkmıştır. Binali Yıldırım’ın gelini, oğlu, kızı gibi kişiler ve başka birinin kızı veya oğlu gibi kişiler tarafından yönetilmektedir.

Bu soru sorulabilir: Hatay'da Kızılay'ın çok büyük bir deposu var ve yüzbinlerce çadır varken Hatay yerle bir olduğunda neden Hataylılar çadıra ulaşamadılar? Kızılay bir afet bölgesi ve göç bölgesi olarak konumlanmıştı ve yüzbinlerce çadır olması gerekiyordu. Bu çadırlar kime verildi? Kızılay ve hükümet bunun hesabını vermelidir. Eğer bu hesap sorulmazsa, şimdi sadece yıkılan evler altından kalan insanlar olmayacaklar.

Ülkemiz yeni bir adım atacaksa ve ayağa kalkacaksa, başka bir devlet sistemiyle ayağa kalkmalıdır. Artık halkını önceliğe kamucu yaklaşıma alan bir devlet anlayışı olmalıdır. Vatandaşı öne koyan bir devlet anlayışı gereklidir. Bu neopatizm, rant üzerine kurulan müteahhit üzerine kurulu düzenin tamamen ortadan kalkması gerekmektedir. Kızılay, afet bölgesine çadır beklerken çadırı herhangi bir sivil toplum örgütüne satmak yasal olarak savunulabilir, ancak ahlaki olarak savunulamaz. Hatta ahlaksızlıktır ve namussuzluktur. Bunun hesabı verilecektir.

O kadar liyakatsiz, niteliksiz insanlar başa geldi ki, arsız hala geldiler. Utanmalarını kaybettiler. Hükümet istifa dediği için İstanbul il örgütümüz Kızılay'ın önüne gittiği zaman da aslında deprem bölgesinde olması gereken devlet, günlerce 15-20 enkazın altından insanları çıkarmış gencecik insanları tekme tokat dövüp gözaltına aldılar. Çocuklar 15 gün boyunca orada enkazın altında canlı aradılar. Buradan gıda ve giysi götürüyorlar, o genç insanlar ama bu devletin polisi yüklenen kamyona müdahale ediyor ve gözaltına alıyor. Şimdi ne yazık ki devletin olması gereken kurumlar askeri, polis, bunların hepsi hükümetin oldu. Polisin burada mı olması gerekiyordu, yoksa deprem bölgesinde mi? Devlet gücünü ancak hak arayan işçiye gösterir. İtiraz eden politikacıya gösterir, doğru yazan gazeteciye gösterir. "Devlet işte gücünü afette göstermeliydi. Orada gücünü gösteremiyorsan sen bir devlet değilsin. Her şeye rağmen afet bölgesine kamyonlarımızı ulaştırdık. Onlar bunları denedi biz de sabredeceğiz, az kaldı şurada sayılı günleri kaldı." Müteahhit ile siyaset ilişkisini sorusu soran küçücük haber muhabiri su bıçak başkan adalet kul, şöyle devam etti: "Meclis üyelerine müteahhitler alınmasın. Belediye meclis üyelerine müteahhitler giriyor. Müteahhit siyaseti fonluyor, siyaset müteahhidi fonluyor. Bu sarmalda maalesef bizim evlerimiz başımıza yıkılıyor. Ne yazık ki bu müteahhitler yüzünden yollarımız kötü, limanlar kötü, havaalanları kötü. Neden? Aslında devletin yapması gereken her şeyi yandaşa verildiği için. Burada sadece yıkılan evlerin müteahhitlerine ceza kesmekle olmaz bu iş. Baştan aşağı hepsinin sorgulanması lazım. Sadece müteahhitleri tutuklamakla olmaz. Öncelikle yerelden başlayalım. Halk kendi kendini yönetebilmeli. O yüzden de ranta ve müteahhitte dayalı bir belediye, belediye meclis üyesi, belediye başkanı olmaması lazım." dedi.