YEŞİL SOL PARTİ İSTANBUL ADAYI CENGİZ ÇİÇEK: TÜRKİYE’NİN İKİNCİ YÜZYILINI BİZ KAZANACAĞIZ
"İktidar toplumun gerçek sorunlarını düşmanlaştırıcı dille örtmek istiyor. Ancak hayatın gerçeği ile AKP’nin gerçeği arasında o kadar büyük bir fark oluştu ki, tutmayacağını 14 Mayıs’ta göreceğiz."
Cumhur İttifakının kendisine destek vermeyen herkesi terörist, vatan, ezan, bayrak düşmanı addeden, hedef gösteren propagandasının endişeleri büyüten yansımalarını, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü ve Yeşil Sol Parti İstanbul 2. Bölge Milletvekili Adayı Cengiz Çiçek’le konuştuk. Muhalefete yönelik provokatif saldırıların Cumhur İttifakının ne kadar zor durumda olduğunun göstergelerden biri olarak değerlendiren Çiçek, tek adam rejiminin yalanlarla, provokatif söylemlerle yürüttüğü seçim kampanyasının karşısında daha fazla soğukkanlı ve bilinçli davranmak gerektiğini vurguluyor.
Yeşil Sol’un da maruz kaldığı saldırı ve provokasyonlar önceki gün Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’na yöneldi. Toplumdaki seçim, sandık güvenliği endişelerini arttıran provokasyona sizin değerlendirmeniz ne?
AKP-MHP iktidarı uzun süredir iktidarını kaybetme korkusuyla yüz yüze. Ekonomik kriz ve savaş politikalarının yarattığı tahribatlar sonucunda artık iktidarını ayakta tutmakta oldukça zorlanan bir iktidarla karşı karşıyayız. Biliyoruz ki, böylesi yapılar geçmişten günümüze Türkiye’de de, dünyada da iktidarlarını ayakta tutmak için zor aygıtlarına başvurur. AKP-MHP iktidarı da bu yola başvurarak ayakta kalmaya çalışıyor. Dolayısıyla bu saldırılar, Cumhur İttifakının ne kadar zor durumda olduğunun dolaylı bir itirafı. Bu tür saldırıları öngörüyorduk ama bizim açımızdan altı çizilmesi gereken mesele, bizlerin her zamankinden daha fazla soğukkanlı ve bilinçli davranmak durumunda olmamız.
Devlet Bahçeli saldırıdan bir gün önce 6 Mayıs’ta, “CHP ve ittifak ortaklarını 14 Mayıs'ta acıklı bir son beklemektedir. Bu hainler alsalar alsalar ağırlaştırılmış müebbet ceza alırlar ya da vücutlarına mermi alırlar" demişti. Gereği Erzurum’da karşımıza çıkan bu tür provokasyonlar, “kaybederlerse iktidarı bırakmazlar” endişesinin pekiştirilmesini de içeriyor mu, ne dersiniz?
Kesinlikle. İmamoğlu’na yapılan saldırı son derece örgütlü ve planlı bir saldırı. Zaten saldırgan kitlenin bileşenlerine, saldırı görüntülerine baktığımızda son derece örgütlenmiş kemik kitleler olduğu görülüyor. Ancak burada şunu da belirtmek isterim, Türkiye’de milliyetçi damarın çok güçlü olduğu bilinen şehirlerde sanki bütün toplum kendisinden olmayan herkese son derece hazımsızmış gibi bir algı yaratılıyor ama kesinlikle öyle değil. Erzurum büyük bir kent, ama orada İmamoğlu’nu, mitinge gelenleri taşlamaya, linç etmeye çalışan yapı bir avuç örgütlü faşist, ırkçı bir yapı.
Bahçeli’nin sözlerine gelince, Bahçeli özelde Rojava, Kürt sorunu ve Ortadoğu bağlamında da benzer cümleler kuruyor. Afrin meselesi bu ülkenin yüzleşmesi gereken bir mesele. Size ait olmayan bir toprakta kalıcı olmanın her türlü yol ve yöntemini deniyorsunuz. Buna itiraz eden herkesi ölümle tehdit eden bu tutuma şunu söylüyoruz; Türkiye’de insanların yoksullaşmasının, açlık yaşamasının temel nedenlerinden biri, sizin sınır dışında ısrarla yürüttüğünüz savaş politikaları. Savaşa ayırdığınız bütün harcamalar emekçinin bütçesinden, eğitiminden, sağlığından alınarak yürütülüyor. Bu bize bir savaş iktidarı haline gelen bu iktidarın gönderilmesinin, bu boyutuyla da ne kadar elzem olduğunu gösteriyor.
DAYANIŞMAYI DAHA DA ARTTIRMALIYIZ
Hedef gösteren, tehdit eden söylemlerin yol verdiği provokasyonlar, sandık güvenliğini de daha da önemli hale getirdi. Bu konuda son hazırlıklarınız neler?
Bunu sahada bütün çalışmalarımızda, mitinglerimizde söylüyoruz, Erdoğan iktidarının kumpasları, ayak oyunları konusunda tecrübeliyiz. 7 Haziran-1 Kasım arasında yüzlerce canımızı kaybettik, her türlü saldırıyla karşı karşıya geldik, o süreçten bugüne hala bir darbe sürecinin doğrudan muhataplarıyız. Bu seçim sürecinin demokratik bir seçim süreci olmadığı tespiti, sadece son saldırılarla ilgili bir tespit değil. Zaten demokratik bir ülkede değiliz. Her türlü baskı ve zor araçlarının toplumun üzerine salındığı bir coğrafyada, seçimin demokratik bir seçim olacağını beklemek, bizler açısından kendi deneyimlerimizle tezat bir durum olur. Ama günün sonunda ortaya çıkan yalın gerçek şu, baskı rejiminin dozunu ne kadar arttırmaya çalışırsa çalışsınlar, bizi bugüne kadar ayakta tutan tek şey, örgütlü halk gerçeğimiz. Ünlü sloganda ifade edildiği gibi, örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez! Her yerde, her temasımızda bunu öne çıkarmaya çalışıyoruz.
Bakın bu toprakların dayanışma, direniş kültürünü depremde de yaşadık. Halkın doğal dayanışma bilinci, örgütlenme refleksi iktidarın önüne geçti. Deprem günlerinde sağladığımız o dayanışma, örgütlenme bilinci ve kapasitesini seçime doğru daha da arttırmamız gerektiğini düşünüyorum. Bunu başarabildiğimiz oranda bu hamleler boşa çıkacak.
Dolayısıyla karamsarlığa kapılmamalı?
Evet, kimse karamsarlığa kapılmasın, “biz ne yaparsak yapalım bunlar gitmez!” Hayır, gider. Bundan öncekiler nasıl gittiyse bunlar da gidecekler. Çünkü artık bu yapı için yolun sonu geldi. Biz sadece sandıkların başında değil, gerekirse çevresinde binlerce kişi olacağız, demokratik özgürlük direnişi ruhuyla, bu örgütlenme perspektifiyle kendi oyumuza, geleceğimize sahip çıkacağız. Kendimizi sadece bir seçmen olarak görmeyelim, bizi sadece seçmen alanına daraltmak isteyenlere inat her sokakta, her mahallede, her evde, her okul çevresinde örgütlenip irademize sahip çıktığımızda zaten göreceğiz, tıpış tıpış gidecekler.
KİMİN DARBECİ OLDUĞU GÖRÜLÜYOR
Provokasyonla ilgili Erdoğan’dan Süleyman Soylu’ya bakanlar, iktidar sözcülerinin, saldırıyı gerçekleştirenleri değil, saldırıya uğrayanları suçladıkları açıklamaları nasıl değerlendirirsiniz?
Soylu’nun kendisi zaten seçimi kaybetmelerini darbe olarak nitelemiş birisi. Aslında toplum iktidarın ve içişleri bakanının pratiklerini gördüğünde kimin darbeci olduğunu da görüyor. Düşünün bir partinin mitingine taşlı saldırı yapılıyor ve saldırıya uğrayan İmamoğlu’na “provokatör” diyen bir içişleri bakanı ile karşı karşıyayız.
AKP bugün devletin bütün olanaklarını eline aldığı bir seçim çalışması yürütüyor. AKP’ye oy isteyen valiler, kaymakamlar, cami imamları görüyoruz. Baktığımızda yeni bir durumla karşı karşıya değiliz, ana muhalefet üzerinden gerginliği daha fazla tırmandırmayı düşünen bir yapı var ama ülkenin birçok yerini gözlemlemiş bir insan olarak söyleyeyim, toplumun büyük çoğunluğu sağduyulu. Bizim öne çıkarmamız gereken toplumun bu sağduyusu ve feraseti olmalı.
TOPLUM GERÇEK SORUNLARDAN UZAK TUTULMAK İSTENİYOR
Emek ve Özgürlük İttifakının Kılıçdaroğlu’nu desteklemesi, iktidarın HDP’yi, Kürt siyasetçileri kriminalleştiren stratejisinin ana motivasyonlarından biri ama propagandanın bu kadar keskinleştirilmesi sahaya, halka nasıl yansıyor?
Bu da yeni değil, son üç seçimde hayata geçirilen bu strateji 14 Mayıs seçimlerinde de uygulanıyor. Yalanlarla, dolanlarla, provokatif söylemlerle bir seçim kampanyası yürütülüyor çünkü toplumun gerçek sorunlarını toplumdan uzak tutmak istiyorlar. Bunu sokakta da görüyoruz, AKP’ye yıllarca oy vermiş gençlerle, esnafla, emekçilerle görüşüyoruz, herkes aynı şeyi söylüyor “yoksuluz, geçinemiyoruz, açız, TOG, İHA’lar, SİHA’lar bizi ilgilendirmiyor, bizi soğanın patatesin fiyatı ilgilendiriyor” diyorlar. Dolayısıyla AKP-MHP iktidarı, toplumun gerçek sorunlarını hamasetle, düşmanlaştırıcı dille, “terör”, “beka” söylemleriyle örtbas etmek istiyor. AKP, yüz yıllık tekçi ulus devlet aklının en büyük temsilcisi olarak, kendisini cumhuriyetin ikinci yüzyılına taşımaya çalışıyor. Ancak AKP’nin tabanın bir kısmının da bu yalanlara artık kanmadığını düşünüyorum. Çünkü hayatın gerçeği ile AKP’nin gerçeği arasında o kadar büyük bir fark oluştu ki, tutmayacağını 14 Mayıs’ta göreceğiz.
SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNÜN ZEMİNİ ÖRGÜTLÜLÜK
Erdoğan’ın kaybettiği, Yeşil Sol Parti dahil olmak üzere muhalefetin çoğunluğu kazandığı bir tabloda 14 Mayıs nasıl yeni bir başlangıç olacak?
14 Mayıs bizim için umudu zafere dönüştürme günüdür. Buna inanmamız lazım. Ve bu zafere olan inançla herkesin çalışmalarına yüklenmesi, örgütlenmesini büyütmesi gerekiyor. Biz örgütlü geleneklerden gelen insanlarız. Örgütlü halk gerçeği bu ülkedeki bütün sorunların çözümünün temel zemindir. Seçimde tek adam rejimini devirmek, tarihin çöplüğüne atmak temel hedefimiz. Tek adam rejiminin gönderilmesinden sonra Türkiye yeni bir sayfa açmak zorunda. 15 Mayıs günü, demokratik cumhuriyet perspektifi etrafında buluşmamız gereken yeni bir döneme girmek zorundayız. Emekçiler, gençler, kadınlar, Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Süryaniler için, doğa için, bir bütün olarak hayatı var eden bütün değerler için yeni bir yolculuğa çıkacağız, bu yolculukta herkes var. Herkes yüklensin gelsin, ikinci yüz yılı bu hayatı üretenler, bu ülkenin sosyalistleri, devrimcileri olarak biz kazanacağız. Bunun üzerinden de stratejik toplumsal ittifakımızı büyütmenin yollarını birlikte arayalım.
HÂLÂ HDP OLARAK SEÇİME GİRECEĞİMİZİ ZANNEDENLER VAR
Gözleminiz ne, Yeşil ve Sol Parti logosuyla seçime girildiği seçmenlerce bütünüyle kavranmış durumda mı?
Yeşil Sol Parti’den ilk defa seçimlere girdiğimiz için İstanbul gibi metropollerde yaşayanlar da dahil olmak üzere bazı seçmenlerimiz arasında hala HDP ile seçime gireceğimizi zannedenler var. O yüzden bütün partililerimiz Yeşil Sol’un amblemlerini bütün evlere vermeliler. Yine bazı yerlerde Sol Parti ile Yeşil Sol Parti çok karıştırılıyor, bu nedenle Yeşil Sol Parti ismini değil, pusuladaki ağaç figürünü öne çıkarmamız gerekiyor.
Üçüncüsü, bazı seçmenler Cumhurbaşkanlığında Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediğimiz için meclis seçiminde de CHP’ye oy vereceklerini düşünüyorlar. O nedenle, desteğin sadece cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğunu çok net anlatmalıyız.
CUMHUR İTTİFAKI DRAMATİK BİR YENİLGİ ALACAK
Cumhur İttifakının kaybedeceğini söylediniz ama öngörünüz ne, 14 Mayıs’ın nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz?
Birçok ili, ilçeyi dolaşmış biri olarak şunu çok net söyleyeyim, toplum artık tek adam rejiminden usandı. Değişim arzuluyor, kendi geleceğini, kendi hayatını eline almak istiyor. Bu iktidarın ekonomik, siyasal rantından beslenenler dışında, daha önce AKP’ye oy vermiş insanların ne kadar pişman ve mahcup olduğunu görüyoruz ve bunun anket sonuçlarına yansımadığını düşünüyorum. Bu olgudan hareketle Evet, iktidar seçimi ikinci tura bıraktırmak istiyor ama 14 Mayıs’ta iddiam şudur ki, hem cumhurbaşkanlığı, hem parlamento seçimlerinde Cumhur İttifakı çok dramatik bir yenilgi alacak.